29 Ocak 2007

Kayboluşun Başlangıcı

Gözlerini açtığında ilk farkettiği boyun ağrısıydı. Eliyle boynunu ovuşturdu ve yavaşça doğruldu yatağından. Bir otel odasında olduğunu farketti. Çok sade bir oda içinde, klimanın sesini duyuyordu sadece.

Yatağından çıktı, hemen önünde duran terlikleri giydi ve karşısında gördüğü pencerelere doğru ilerledi. Neden bu otel odasındaydı, günlerden neydi, hangi şehirdeydi, aklına hiç bir şey gelmiyordu. Yavaş yavaş aklındaki soruların sayısının artmasıyla içinde bir korku büyümeye başladı. Yıllardan neydi, hangi aydaydı, burada ne yapıyordu, son hatırladığı yurtdışına yerleşmek için işinden ayrıldığıydı. Ama sanki yüzyıllar geçmiş gibi geliyordu şimdi düşününce. Bir gün öncesini düşünmeye çalıştığında ise bir ağrı saplanıyordu beynine.

Perdeleri çekti iki yana ve pencereyi açtı. Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu, ama ilk hissettiği şey ıslaklık yerine yüzüne çarpan sıcak hava olmuştu. Yoğun bir nem ile birlikte tanıdık duygular belirdi beyninde. Sokaklara, binalara, insanlara bakmaya başladı. Buraya daha önce gelmişti, uzak doğu, sıcak, nem.

Ani bir hareketle arkasını döndü ve odayı incelemeye başladı. Her şey çok düzgündü, ortalıkta yatağın yanında duran bir el çantasından başka hiç bir özel eşya görünmüyordu. Hemen çantaya uzandı, ve ters çevirip, içini yatağın üzerine boşalttı. Kalemler, kağıt parçaları, uçak bileti, pasaportlar. Pasaportlar! Son hatırladığı sadece tek pasaportu olduğuydu, ama elinde Türk pasaportunun yanında, birde Avustralya pasaportu duruyordu. Uçak biletini açtı hemen. 2 Eylül 2010 Perşembe günü Bangkoktan İstanbul'a direk uçuş. Dizlerinin titrediğini hissetti, yatağın yanında duran koltuğa yığıldı.

Burdan çıkması gerekiyordu, evi araması gerekiyordu. Telefonu açtı, ama telefondan çevir sesi gelmiyordu. Ayağa fırladı, yatağın üzerindeki herşeyi çantaya doldurdu. Dolaba doğru yöneldi. İçerde bir bavul ve takım elbise duruyordu. Ne zamandan beri takım elbise giyiyorum diye düşündü. Sonra elektrikler çarptı kafasında. Yavaş ve tedirgin adımlarla masanın üzerinde duran aynaya baktı. Karşısında yeni saç ve sakal traşı olmuş bir yüz duruyordu. Ellerini suratına götürdü ve yeni öğrenen bebekler gibi yabancılaşmış bu suratta gezdirmeye başladı. 4 sene diye mırıldandı. 4 sene, kaybolan 4 sene... ve bu kadar yıpranmışım.

Daha fazla vakit kaybedemezdi bu bilmediği dünyada. Hızla elbiselerini giydi. Bavulun içine bakmaya cesaret bile edememişti, iki çantayıda aldı ve hızla odadan dışarıya fırladı. Kapıdan çıkar çıkmaz, oda temizlikçisi gibi görünen bir adama çarptı. O hızla yoluna devam ederken, dengesini korumaya çalıştı. Arkasından bilmediği bir dilde sözcükler yakaladı, yürümeye devam ederken arkasını döndü bir kez daha bakmak için. Temizlikçi önünde havlu ve çamaşırların durduğu bir arabayı itiyordu. Beyninde bir ses dikkat et diye bağırmaya başladı. Tekrar önüne yürürken aklında temizlikçinin ıslak paçaları ve sarı saçları kaldı.

Asansöre doğru yöneliyorken, aniden yangın merdiveni kapısını tekmeledi, ve merdivenlerden aşağı koşmaya başladı. Neler olduğu hakkında en ufak fikri yoktu, ama artık bunun bir önemide yoktu. Merdivenlerden aşağı koştururken, yangın merdiveni kapısının tekrar açıldığını duydu. En alt kata indiğinde yavaşladı, kapıdan lobiye çıktı. Otelin çıkış kapısına doğru yönelirken, resepsiyonistin kendisine baktığını gördü. Hızla etrafına baktı, lobide oturan insanlar kendisini izliyorlardı sessizce, bir ikisi ellerinde cep telefonu ile konuşuyorlardı. Kapıya doğru yöneldiğinde, yakın masada oturan iri cüsseli birisi yerinden kalkıp kapının önünde durdu. Herşey artık çok saçma gelmeye başlamıştı, arkasını döndü, ve yangın merdiveninin kapısından çıkan temizlikçiyi gördü. "Özür dilerim Murat Bey" dedi temizlikçi. Sonra boynunda güçlü bir acı duydu. Bağırmak istedi, ama dizleri çözülürken sadece kendisine doğru yaklaşan yeri izlemekle yetindi.

Gözlerini açtığında ilk farkettiği boyun ağrısıydı. Eliyle boynunu ovuşturdu ve yavaşça doğruldu yatağından. Gece bu kadar çok içmemeliydim diye düşündü gülümseyerek. Veda partileri hep böyle mi olmak zorunda...Nihayet işlerini halletmişti, yurt dışı macerasını tamamlamıştı ve Türkiye'ye geri dönüyordu. Ailesini ve arkadaşlarını ne kadar özlediğini düşündü. İstiklal'de bir bira ne kadar çekici görünüyordu şimdi.

Yataktan çıktı ve perdeleri açtı, güzel bir gün olacak gibi görünüyordu. Yavaşça elbiselerini giydi, el çantasının içini kontrol etti. İki pasaportuda, uçak biletide, cüzdanıda yerindeydi. Son bir kez odasının içine baktı, bavulunu alıp otel odsından dışarıya çıktı. Kapıda bir temizlikçi ile karşılaştı, temizlikçi gülümseyerek başını eğdi. "Odayı toplayabilirsiniz, çıkıyorum zaten" dedi gülümseyerek, temizlikçi aynı gülümsemeyle karşılık verdi.

Otel kapısından dışarı çıkarken hemen önünde duran taksiye bindi. "Havaalanına lütfen" dedi bavulunu alan taksiciye. Temizlikçi kıyafetleri olan bir adam lobinin pencerelerinden taksinin gidişini izledi, lobideki diğer tüm müşterilerle birlikte. Telefonu eline aldı ve düzgün bir ingilizce ile konuşmaya başladı. "Tüm personel kayıtlarını silebilirsiniz. Hedefte düzensiz davranış yok, verilen anıları kabullendi".

Hiç yorum yok: