30 Aralık 2006

Air Gear


Air gear. Dün gece saat 8, kahvemi koydum, koltuğuma kuruldum, mangalarıma baktım biraz. Sonra A harfini seçtim başlangıç için (ne kadar enteresan değilmi?). Air Gear, episode 1, okumaya başladım.
6 sade kahve, gece 1:30, acıyan gözlerim yüzünden yatmak zorunda kaldım.
Sabah 10, tost yanına kahve, air gear, episode 86 hala okuyorum.

Gene bir konsept manga, bu sefer air gear genen roller blade ile gezen gençler var. Air gear yapısı sebebiyle insanların bir süre havada durabilmesini, havada rüzgar yolunda yürüyebilmelerini sağlıyor.
Gene yeni başlayan bir karakter var, gene gifted, gene liderliğe oynuyor, tek tek rakiplerini eliyor, gene yenilen rakipler saygı ile önünde eğiliyor, ve onu takip etmeye başlıyorlar. Neredeyse herşey çok gene, gene gene, çok klasik.

Ama çok güzel. Çok güzel havada uçuyorlar, çok güzel kanatlarını açıyorlar, çizimleri çok güzel, özgürlük duygusunu vermeleri çok güzel. Bağımlısı oldum, lanet olası manga 116 da kaldı, her haftayı iple çekicem şimdi.

Herkes kanatlarıyla doğar, ama çok azımız yeri terketmeyi göze alırmış.

Ve tabi ki gene muhteşem hatun çizimleri var, her hentai'nin hayali olucak kadar.

("işin gücün yokmu be?" diye düşünenler itina ile dövülür, bak diyen demiyorum, ben biliyorum kim olduklarınızı, sen arkadaki, bırak gülmeyi, ders başlıyo, yerine otur...)

29 Aralık 2006

ben? kim?

Ben nasıl büyük adam olucam?

ben nasıl büyük adam olucam... hmmm...
nasıl...

26 Aralık 2006

yeni iş versiyon 0.3

İstifa ettim, çok enteresan. Sabırsız bir insanımdır amma ve lakin istifanın bunun ile birebir bir ilişkisi yok. Evet 6 ay tatil sonrasında kendimi ortaokulda gibi hissettim, sabahları, "uyanmıycam uleaaaan gitmiycem işe falan" diye höykürerek çıktım yataktan, ama valla bununla bi alakası yok.

var mı ulan yoksa?

Yok yok, ne alakası olcak be. Getirisinin azlığı, saçma kurallar, cumartesi iş olması, telefonun 24 saat açık olucak her an arayabilirim dialogları (yok yok monolog), teknolojik olarak istediğim yönde projeler yapmıyor olmaları, vesairelerden güzide bir tutam çekirdek kabuğu, derken, derken, dedim napıyorum ben burda. Yere eğildim, pozisyonumu aldım, sonra başlangıç işaretiyle birlikte çıktım depara. Ooooh kim tutucak beni artık, doğru eve, sıcak yatağıma, ama yok rakipler dişli, müdür de arkadan depara çıkmış, sağ kulvardan bastırıyor. Telefonlar, güzel sözler, sıkıştırmasana hocam ya bu benim ilk yarışımmı sandın, yermiyim o taktikleri, arka planda Dvorak 9. senfoninin dörtlüğü çalıyor, dururmuyum.

Sonuç olarak ipi ben göğüsledim, yavaşlarken dönerek muzur bir gülümseme bıraktım diğer yarışmacı arkadaşlara, yatağım hala sıcaktı, uyudum.

Dinliyorum, buyrun

Dinlemek anlamanın yarısıymış,
Ben dinliyorum,
Hayır gerçekten dinliyorum
Ama anlamıyorum,
Artık dinlemeyi de bırakıcam,
Eytere kadar
Acaba iki sene sonra bunu okursam ne gelicek aklıma

19 Aralık 2006

yeni iş versiyon 0.2

ne demek yemek fişi vermiyolar? yemekhane yok mu?
kahveye paramı ödüyoruz?
ne demek ulan köşede tek ayak üzerinde durucam?!??!?

18 Aralık 2006

yeni iş, yeni aşk, yeni buzdolabı, yeni kahve markası

yarın yeni bir işe başlıyorum sayın blog. enteresan bir duygu, 6 ay malak konseptini derinlemesine araştırıp, inceledikten sonra, şu anda ortaokulda pazar akşamı ruh halinde sürünüyorum. Tatil bitiyor, kafam esince evden çıkıp dolanamıycam, 6 ay boyunca böyle inanılmaz önem verip her an ilgilendiğim hobilerimle eskisi kadar uğraşamamıycam (şaka len şaka, 6 ay hiç bişi üretkenlik göstermedim, hemen de kandın), yatmama bir kaç saat, yarın erken kalk, görev başına, ya ödevleri de yapmadım, hocadan azar işiticez bir de, sınavlar ne zamana acaba...

Şimdi yeni ortam, yeni insanlar, eğlenceli de olabilir tabi, en azından yürüyerek 20 dakika mesafe, böyle sabah elimde kahve, yürüme sırasında 4 şarkı dinliycek kadar vakit, bazen 5 şarkı bile olabilir, 4 dakkalık şarkılar buluyim, belki şarkı bitmezse arka sokaktan dolanırım yolu bir kaç dakika daha uzatarak, tek derdim o olsun di mi blog. Bu şekilde sabah 8:15 de uyanıp 8:30 da evden çıkarak, işe erken gitmiş olabiliyorum, örnek çalışanım aslında ben, şu anda diilim tabi, olucam yarın.

Ayrıca kısa süre içerisinde, kaza ile kameraların görüntü alanına girme, önemli kişilerin üzerine yayın sırasında kahve dökme gibi yaratıcı ünlü olma planlarım var, kısa sürede youtube a düşebilirim.

6 ay güzeldi be, bi sonraki 6 aya kadar artık bir süre daha yetişkin gibi davranıcam, çok idealistim, sonra ki adımım dünya barışı. yandan yemiş ortaokul ruh halini atlatırsam bir de.

12 Aralık 2006

Yağmur yağıyor

Bir sabah uyandım, dışarıda yağmur sesleri.
Açtım yorganı, çıkardım ayaklarımı.
Hava soğuk, yerler soğuk, çıplak ayaklarım ürperdi.
Durdum pencerenin önünde, dışarısı kocaman, odam ufacık.
Baktım bulutlar yerlerde, her yeri kaplamış.
Yukarısı karanlık, yıldızlar yok. Yağmur sesleri uzaklarda, ama damlalar yok.
Durdum pencerenin önünde, pencere yok.
Bir adım attım ileriye, bulutların üzerine.
Cennete doğru bir adım.
Ayağım kaydı, tutunamadım.
Bulutlar göründüğü gibi yumuşak değil, beyaz değil.
Hepsi kirli gri, damlaları yutmuşlar, düşüyorum, benide yutuyor.
Tutan kimse yok elimden, herkes kendi rüyasında, bu sadece benim rüyam.
Düşüyorum kendi rüyamda, çıkışım yok.
Bulutlar yerlerde, cennet uzakta, uyanmak lazım artık, tutunmak lazım çevrelemiş duvarlara.
Hava soğuk, yerler soğuk.
Açtım gözlerimi, yorganım üzerimde, perdeler çekili, yağmur yağıyor dışarıda.
Durdum pencerenin önünde, dışarsı kocaman, odam ufacık.
Tutundum duvara sıkıca, herşey olması gerektiği yerde.

11 Aralık 2006

geçmiş zaman olur ki v.0.01

Geçmiş zaman olur kinin bu bölümünde 2002 senesi sonbaharına bakıyoruz. Bunalım bir döneme paralel üretkenlik artışının notepad'e izdüşümü.

Lost

I feel so empty inside
with a shell shielding the light
with empty eyes, unnatural sight
where are my tears, hopes gone dark,
am I still feeling? or am I already lost
voices I hear, and whispers I dream
guiding me home, where my eyes lie.

07 Aralık 2006

ergo proxy


Efendim Ergo Proxy nedir? Ergo Proxy 2006 senesi çıkışlı bir animedir. Öncelikle kendisi şok güzel çizimleri ile göz doldurmaktadır. Ayrıca çok sıradan gibi görünen bir konu ile giriş yapmaktadır ama bölümleri izledikçe aslında bu sıradan konunun çok farklı işlendiğini gözler önüne sermektedir.

Hikayemiz insan icadı yapay bir şehirde başlıyor. Androidler ile insanlar bu şehirde beraber yaşıyorlar ve şehri beraber yönetiyorlar. Fakat bunlardan bağımsız olarak, ne olduğu bilinmeyen 3. bir varlık mevcut, adı proxy olan bu varlık ise, kontrolden çıkarak şehirde katliam yaratmaya başlıyor. Genel konumuz bu proxy'nin aslında ne olduğu üzerine kurulu.

Anime'in en enteresan yönlerinden birisi, hikaye içerisinde her türlü ismin, kavramın, bir şekilde ünlü filozoflar, felsefe tanımları, sanatsal akımlar, ünlü sanatçılar, bilimsel kavramlar ile ilişkilendirilmesi. Her bölümün sonundada, çevirmen kişinin kendi çabası ile yaptığı açıklama bölümü yer alıyor. Burada bölüm içerisinde karşılaşılan terimlerin, aslında nereden geldiği anlatılıyor.

Şimdi demek istediğim, bunu sarhoş izlemeyin. Ben, dün batu ile bunun 12 bölümünü izledim. Bir yerden sonra insanın kafası güzel olunca, kendisini felsefi veya bilimsel bir tartışmanın ortasında buluyor. Sinapsların yapısı ile zeka arasındaki ilişki, varoluşçuluk, düşünüyorsam varım, benim algıladıklarım algılandıkları için varlar, bunlar arasındaki farklar gibi muhabbetlere giriyormuş insan.

Ne diyosun be, kafan güzel, yatalım aşşağı hadi, diyerek bir felsefi anime seansını daha bu şekilde sonlandırdık.

Konu özeti olarak, ergo proxy çok başarılı bir anime, izleyin, çok içmeyin, bölüm sonunda felsefi yorum yapanların kafasına dvd-rom u itina ile ekleyin. Ayrıca ana karakter muhteşem güzel, anneme söyledim bana da alıcak bir tane.

05 Aralık 2006

Kendini kaybeden notebook

Daha önceden, notebook'umun orasından burasından çıkan ışıkların, her ne kadar hiç bir amaca hizmet etmediğini bilsem de, bir noktaya kadar eğlenceli olduğunu düşünmekteydim. Son keşfimden sonra artık kendisinin gözümde ki yeri, korkutucu elektronik cihaz ile, disko topu arasında bir statüye yerleşti.

Ben bunun orası burası ile oynarken, media player için bir plugin'ini buldum. Şimdi bu pluginin en zobidik modunda, alet müziğin şiddetine göre, renklerini ve ışık şiddetini değiştiriyor, ve bunu öylesine şuursuzca yapıyorki, her an fırlayıp dansetmeye başlayacakmış gibi gibi geliyor. (nası dansedicek notebook?, boşuna canlandırmaya çalışmayın kafanızda, öylesine söylenmiş bir sözdü, yok dans falan...)


Gerçi ışıklar düzenli olarak pembeye kayıyor gibi geldi bana, sanki bir efeminelik var bu notebookta.



Ben bunu iş görüşmelerime götürsem, önlerinde açıp bununla cv'mi sunmaya kalksam adamlara müzik eşliğinde, kafadan beni işe alırlar gibi geliyor. Zaten çok çılgın görüşme kıyafeti planlarım da var...

01 Aralık 2006

anlamak

bir kavramı anlatmak ve anlamak arasında haddinden güçlü bir ilişki mevcut. eğer bir kavramı bir kişiye anlatamıyor iseniz, o kavramı yeterince iyi anlamamışsınız demektir. (burada odun, montofol, idiot bir kişi ile karşı karşıya kalmadığınız varsayılmıştır, hatta ben varsayıyorum birebir, karşıma geçip "ama ama herkesin anlama kapasitesi farklı bıdı bıdı" yapma bana... gözlerini de kaçırma senle konuşurken).

douglas addams'ın bu konuda, farklı bir formulasyon kullanarak, çok güzel bir açıklaması vardır:

"bir kişiye bir şeyi açıklamaya çalışmanın asıl anlamı nedir? Eğer bir şeyi gerçekten anlamak istiyorsanız, bunun en iyi yöntemi, bunu başkasına anlatmaya çalışmaktır. Bu, anlatmak istediğinizi kendi aklınızda sıraya sokmanıza yardımcı olur. Karşınızda ki ne kadar yavaş anlayan biri ise, siz de kavramı o kadar ufak ve basit fikirlere bölersiniz. İşte bu programlamanın özüdür. Karmaşık bir kavramı, aptal bir bilgisayarın bile anlayabileceği kadar ufak parçalara ayırabildiğiniz zaman, kendiniz hakkında bir şeyler öğrenmişsiniz demektir."

Bilgisayar mühendisi olucam ben dediğim zaman kimse bana, herşeyi aptal bir bilgisayarın bile anlayabiliceği hale sokmaya çalışıcaksınız dememişti. artık hayatımda herşey daha anlamlı. sonra da insanlar geliyor, ay sen mühendismisin öhü öhü diye espiriler yapıyor. Öyleyim anasını satim, hayatımı kaydırdınız zaten, gelmeyin üzerime, anlamıyo yoksa gerzek bilgisayar.

Ufak boyularda da olsa bu post içerisinde ki güçlü konu bütünlüğünün gözlerden kaçmadığını umuyorum. (hala kaçırıyosun bak gözlerini, kime diyorum...)

30 Kasım 2006

Remember me?

Üyelik gerektiren sitelerde, login işlemi yapacağınız zaman bazen altta ufak bir kutucuk durur böyle kendi halinde, yanında "remember me?" yazar. Bu demektir ki, ha ben bu sayfayı kapatırda, olur da geri dönmek istersem, beni hatırla, bana tekrar kimim diye sorma.

Çok garip bişi bu remember me? her gördüğüm de bana dram konulu bir anime ismi gibi geliyor. macross, do you remember love? gibi sanki, böyle filmden fırlamış bir sahne. remember me? beni hatırladın mı? çok masum, çok hüzünlü, anılar geçiyor o anda aklınızdan yıldırım hızında, yavaş bir şarkı eşliğinde, seni hatırladım mı? ...

eninde sonunda bir login sayfası işte, tıkla bas enter'a, neyini hatırlıycam be...

29 Kasım 2006

DerHaL gönder bunu

şimdi hazır ben hızımı alamıyor izlenimi yaratmaya çalışırken buraya bişiler daha kusuyim. bugün böyle dışarda amaçsızca dolaşırken ki aslında amaçsızca dolaşmıyorum, niye yalan söylüyosam, hani inanılmaz amaçsız insan izlenimi yaratıcam ya, elimde notbukumun tax free dökümanları bir kurye firması ararken dhl'in önünde buldum kendimi. (yalan, dhl in yerini biliyorum oraya yürüdüm direkt). girdim, dedim abi böyle, bu belgeler hayat memat meselesi, tamam dedi, hayatının değeri 49 euro. ööööeaaah, demiş bulundum suratına doğru, biraz önce yediğim dürümün bazı parçaları havada uçarken ünlemimin etkisini de artırmış oldu.

ok demiş olduk, (çoğul, böyle arkadaşlarla ok diyoruz biz). formu doldur, belgeleri zarfa koy derken, adam nedense, "sana bir de indirim kuponu yazdım elimde olan, bak 10 euro az ödiyceksin" dedi. (apostrof içine aldık cümleyi, demiş oluyo artık zorunlu)... niye dedi acaba, çok mu ünlem gösterdim ki, ya da yıllar önce gönderi parası yüzünden hayatı kararan bir genci görüp de, bir hayatın daha kaymasına izin veremem mi dedi kendi kendine.

hayırrrrrrrr, bir hayatın daha harcanmasına izin veremem, yıllardır sakladığım 10 euro indirim kuponumu feda etmeyi göze alıyorum, ama bu çocuğun harcanmasına izin vermeyeceğim...
sonrasında da çok kibar davranmaya başladı bi anda, koca cüssesiyle fotokopi makinesi, kredi kartı makinesi arasında zıp zıp zıp zıplamaya başladı. arada adresi yanlış yazmış bakmasam bide yediricek, kimi kandırıyosun uleaaan sen? zaten sevmem dhl'i.

sağolsun gerçi...ama gene de 39 euro girdi bi yerime zaten. hayır tax free parasını almak için gönderiyorum bi de, terbiyesizlik...

where is the baby...

saat gece 2
dünya 42352. blog denememle karşıya karşıya. daha önemlisi, ben bunla karşı kaşıyayım. şimdi daha önceden 42351 kere başarısız olduktan sonra insan neden tekrar bunu dener.
izleyecek anime kalmadığında, okunacak manga kalmadığında, dinlenecek müzik kalmadığında (yuh), çay ve kahve stokları tükendiğinde, ve gece saat 2 de kum adam beni uyutmak yerine bara iki bira içmeye gittiğinde, böyle oluyormuş.
bununla uğraşıcağıma iki bira da ben içmek isterdim, ama insomnia başlangıcında birisi olarak belli sorumluluklarım var.
ilerde bir gün baba olursam, çocuklarımın yüzüne nasıl bakıcam sonra.

...where is the baby, there he is...