tatil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tatil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

05 Kasım 2007

Havadan Sudan

Prag semalarında havalar tekrardan inişe geçti sayın okurlar. Bir süre eksi dereceleri görücez geceleri gibi. Şu anda dışarıda hava sıcaklığı -2 derece, ben ise sıcacık evimde mutlu mutlu kahvemi içiyorum.

Evet evet okuyucu, inanılmaz gerçekleşti ve son 2 haftadır sıcak bir evimiz var (tabi bu noktaya kadar burada yazmamış olsam da birden fazla kere soğuk sebebiyle ölüm tehlikesi yaşadık, beraber yaşamadık tabi Kuzey ile, farklı farklı zamanlarda da yaşadığımız oldu, malum eve aynı saatte gelmiyoruz bazen).

Tabi şimdi bu ısıtıcının çalışır hale gelmesi hadisesinin arkasında biraz uzunca bir hikaye var, beklenildiği gibi bir düğme açarak olmadı bu iş. Öncelikle ben sigortadan bu meretin şalterini buldum, açtım, çocuk ışıkları yakıp kapatıp bana göz kırpmaya başladı. Biz oluşan hafif ısı ile evde sevindirik olup tam halaya çıkmışken (burada abartı var sanma ey okur, 2-3 kere ölümden dönünce insan ne yaptığını şaşırıyor), kısa bir süre sonra farkettik ki basınç azlığından ikaz ışıkları eşliğinde kombimiz tekrar buz gibi olmaya başlamış.

Gel zaman git zaman, şalterleri kaldır indir zaman, bulduğun her yere her şeyi sok çıkar zaman, benim kafam bir miktar attı. Şimdi hep beraber benim kafamın biraz atmasının görsel yansımasına bakalım: ben kombinin önünde kocaman açılmış gözlerle boş boş bakıyorum, önümde tüm kapağı sökülmüş telleri boruları çıkmış bir kombi, ayağımda vidalar kapaklar, önümde bir boru ve ucundan siyah renkli su parkeye akıyor.

Öncelikle bu durum karşısında dedim ki: #@½½%+&!!!!!! (incomprehensible swear word) (niye ingilizce yazıyorsun ulan tepkisine karşı yumuşatılmış türkçe çeviri: muagoodddduuuuuwöeaaaaaaa).

Şimdi burada bir açıklama yapmak istiyorum. Ben hayatımda tek bir vana tipi gördüm. Kapalı iken vanayı çevirince açılan ve açtıktan sonra geri çevirince kapanan vana. Ha bu benim deneyimsizliğimden kaynaklanmış olabilir okur. Bizim kombinin vanası bunlardan değilmiş. Zira kendisini açtım, su akmaya başladı, geri çevirdim, bütün beklentilerime karşın vana kapanmadı. Artan sinir ile beraber artan güç seviyesine rağmen, vana gene de kapanmadı. Ben de bu dehşet durum karşısında yapılabilecek tek şeyi yaptım. Suyun bitene kadar akmasını bekledim (evet bunu da yaptım okuyucu). Basınç sıfıra inince de, muhteşem teknik yaklaşımımla, söktüğüm her şeyi yerine tam olarak taktım, duvarı ve yeri sildim, arkamda hiç bir delil bırakmadığımdan emin olduktan sonra ev sahibini aradım.

Ev sahibine tabi ki bu durumu söylemedim, sadece, "ya abi naber, hal hatır sorucaktım, nasıl keyifler? bir de bizim kombi çalışmıyor su yok diyor, nedir?" dedim. Ev sahibi eve kocaman alet çantası, 2-3 adette boru ile girdiğinde zaten bunu kendi başıma yapamayacak olduğumu anladım (lan o saatten sonra anlasan ne olucak, duvar siyah oldu, sonra sildim süper gerçi, ev sahibi geldiğinde cillop olmuştu). Sonra ev sahibi boru moru uğraşırken, hahaha abi bak sohbet ederken vakit nasıl da geçiyor benim de ofise gitmem lazım hadi öptüm çok dedikten sonra evden hızlıca kaçtım.

Geldiğimiz de artık sıcak bir evimiz ve çalışan bir kombimiz vardı. Biraz inceledim sonra içerisini, yerde hafiften su izleri, duvarda nem falan vardı. Tahminen boru adamın suratına patladı, geçmiş olsun diyorum, o kadar kira alırsan bunlara da kaytlanıcaksın (adamın suratına bir daha bakmamayı umuyorum, feci girebilir bana).

Ayrıca geçen haftasonu 3 günlüğüne Paris'e gidip muhteşem bir mini tatil yaptım okuyucu. Ama turistik olarak anlatıcak pek bir şey yok o yüzden bir şey yazmıyorum (Paris len işte, demir kule, notr' dame kamburu, beyaz kilise, leş fransızlar bitti zaten, önemli olan tatilin genel konsepti).

19 Ekim 2007

Tatil Dönüşü

Tatilden döndüm ey okur. Bırak o elindeki soğuk lazanyayı.

Süper bir tatil geçirdim diyebilirim. (diyebiliyorum okuyucu evet ben bunu yapabiliyorum, sen yapamıyorsun, hahaha haha ha, ha, ha....) Evet okuyucu süper bir tatil geçirdim. Şimdi sen istemesen de ben burada kısa kısa anlatıcam hepsini. (gerçekten istemeyenler, yoklama kağıdına imza atıp arka kapıdan çıkabilir, sonradan ders notlarını powerpoint olarak internete koyucam)

Öncelikle muhteşem planlama örneği göstererek, Barcelona'ya Banu ve Neslihan hanımefendilerden (aramızda biraz mesafe bırakıyorum dikkat edersiniz, yazının ilerleyen kısımlarında kendilerinden, len Nes bir çay koysana, Banu oda soğudu pencereyi kapat şeklinde bahsedeceğim) tam 5 saat öncesinde vardım. Sonrasında tabi şehre gitmekle uğraşmamak için, kendime yeteri derecede abur cubur stokladıktan sonra bir koltuğa çökerek 5 saat boyunca psp oynadım, ha bu bana bir şey kattı mı? Takriben, 1 kilo ve göz ağrısı.

Sonrasında İstanbul uçağının da inmesi ile beraber önce hemen bir Voltron'u oluşturduk. Oluşturduk diyorum okuyucu ama sen iki kişi eksik olması gibi noktalara takılma hiç olur mu?

Barcelona'da tam merkezde bir hotelde kaldık. Dallama İngilizleri saymazsak, oldukça güzel bir yerdi, ama dallama İngiliz'leri de saymadan edemiyorum, gönül ister ki ağızlarını burunlarını şuracıkta... Barcelona'da genel konsept bulduğumuz her şeyi yiyip içme, ve bütün tabelaların altında fotoğraf çektirmek üzerine kuruluydu. Ayıp olmasın diye Gaudi'nin eserlerini, parkı falan da gördük tabi.

Sonrasında uçağımıza (uçak aldık evet) atlayıp Porto'ya doğru yola çıktık (havada yol olmuyor gerçi, nereye çıktık lan biz). Porto nasıl şeker bir yer, nasıl şeker bir yer, nasıl şeker bir yer (nasıl şeker söyleyin artık biriniz durmak istiyorum). Muhteşem binalar, tipik bir Akdeniz şehri, muhteşem şaraplar ve yemekler. Gerçi Porto gezisinin bir kısmını hatırlamıyorum. Ayrıca ben orda kafa güzel, Porto Şarabııııı diye mesaj attıktan sonra, bana uzun bir, Porto'da bunun heykeli var git bul, şapkasını al, heykel önünde foto çektir diyen Burcu hanıma buradan selam ederim.

Daha sonrasında tay tay bir tren yolculuğu ile Lizbon'a doğru ilerledik. Lizbon hakkında söylemek istediğim ilk şey sevgili okuyucular, Avrupa sınırları içerisinde gördüğüm en çirkin kadın topluluğunu barındırıyor olması. Buradan alınanlar olabilir bilemiyorum, ama saklıyabileceğim bir gerçek değil, gerçekten böyle, Allah'ım tüylerim diken diken oldu gene... Lizbon bir günlük bir yer okuyucu, başka insanlar ne derse desin, benim bir daha asla gitmeyeceğim bir yer.

Aslında çok şey var anlatıcak ama genel olarak böyle şukela bir tatildi. Şimdi foto analize geçebiliriz.


Porto Şawabıııııııı


Sangria ve Yemekkkkkk


Yemekkkkkkk


Daha çok yemekkkkkkkkkk

Evet foto analizin çok açıklayıcı olmadığının farkındayım, ama elimizdekilerle yetinmemiz gerekiyor bazen.


Bir de böyle bonus bir fotoğraf var. Porto'da otelin camından dışarı kafamı çıkardığım zaman, bir beş saniye kadar meşgul tonu vermemi sağladı bu durum, fotoğrafını çekemeden edemedim.

06 Ekim 2007

Tatil

Ey okur, yarın tatile çıkıyorum. Barselona, lizbon, porto. Sanırım. Yani tatile çıkıyorum o kesin. Ama nereye gidiyorum tam emin değilim, sanırım bu saydıklarım, olmayadabilir, çok önemli de değil sanırım. Ben yokken başınızın çaresine bakın. Dolapta lazanya var, onu ısıtın, akşama yersiniz.