seyahat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
seyahat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

02 Mayıs 2008

Melbourne semalarına alçalıyoruz

1 mayıs itibariyle Melbourne semalarına alçalışa geçtim. 1 mayıs artı yarım saat civarında ise piste indim bile. Yüklendim N tane el bavulumu vurdum kendimi pasaport kontrolüne, nası koşuyorum ama, sırada önce geçicem ya. İnceden bir tedirginlikte yoktu değil, hani vize pembe falan olunca insanın güvenesi gelmiyor çok, özellikle girişte doldurduğum her şeyi sokmanın (yani evet her şeyi, kendinizi zor sokuyosunuz, nerdeyse iki kol iki bacaktan fazla bir şeyi olan birini sokuyor musunuz diye soru sorucaklar) yasak olduğunu inceden belli eden check list dolayısıyla.

Tabii herkesin yüzünde bir gülümseme. Verdim pasaportumu gururla, üzerinde yıllardır neden çıkartmadığımı bilmediğim travel market koruyucu kaılıfıyla beraber.
(yani bu şekilde uzatınca pasaportu genelde kendimi satış uzmanı gibi hissediyorum,
- biz travel market olarak her zaman müşterinin önceliğine inanırız, buyrun bu da broşürümüz.
- eee... burası pasaport kontrolü... çocuklar arkadaşı içeri alır mısınız broşürüyle.)

Daha çok şu şekilde bir dialog geçti:
- Tek mi geldiniz?
+ Evet.
- Karınız?
+ Hayır tek başıma geldim
- Siz göçmen mişsiniz, ülkeye ilk girişiniz mi?
+ Evet.
- O zaman size Avustralya'ya hoş geldiniz demek istiyorum Hihihih.
(yani buna benzer bi gülücük geldi)
+ !!!...

Bagajlar, taksi, şehir, hostel. 40 saat uyumamaktan oluşan yorgunlukla beraber attım kendimi yatağıma. Bu şekilde jetlag yaşamadan perşembe sabahı saat 10'da paşalar gibi uyandım (paşalar gibi ama, hop böyle üzerinde paşa kıyafetiyle, yanda hizmetçiler ellerinde sıcak su havlu falan). 35 tane kahve içtikten ve yağmuru izledikten sonra dedim artık vakti geldi bu Melbourne denen şehre adım atmanın.

Sanırım hostel şehrin oldukça güzel bir yerinde, zira ilk 15 dakika sonrasında bir titredim şehrin güzelliği karşısında. Güzel sokaklar, güzel binalar, güzel insanlar, cheers, mate derken 3 saat kadar sokaklarda suratımda aptal bir gülümseme ile dolaştım.

Bir telefon kartı almak için vodafone gördüğüm ilk dükkanı bastım. Hayatımda gördüğüm en güler yüzlü satış danışmanı ile geçen 20 dakikalık muhabbet sonunda farkettim ki adam aslında bana vodafone satmamış (bunu aldıktan sonra anlamam çok enteresan). Yeni gsm şirketimin adı Crazy John's. Telefonum ekranında artık bu yazıyor. Huhahaha bu ne ya derken öğrendim ki firmanın sahibinin adı John İlhan'mış. Kendisi 2 yaşındayken Yozgat'tan (evet, bildiğimiz Yozgat, Türkiye) Melbourne'e taşınmış. Bu şekilde bakınca firma adı daha mantıklı geliyor. Çılgın John. Tam Türk işi.

Oradan çıktıktan sonra rastgele bir bankaya girdim hesap açtırmak ve zrilyonlarımı yatırmak için. Hööööö, huuummmm diye etrafa bakınırken bir danışmanın buyrun yardım edebilir miyim sözleri, ve el sallamaları, ve kafama ataç atma hareketleri sonucu, aaaa merhaba diyerek masada bulunan sandalyeye yerleştim. Hesap açtırma niyetimi ilettikten sonraki muhabbetlerde, bu hatun kişisinin Karadağlı olduğu, avrupalıları özlediğini, daha yeni Türk Alman yapımı çok güzel bir film izlediğini, benim de izlemem gerektiğini, benden büyük kızı olduğunu, 24 yaşında evlendiğini, 22 yıl evli kaldığını ve 6 sene önce boşandığını (evt okuyucu bu bilgiler eşliğinde yaşını bulabiliyorsun), ailedeki en kısa kişi olduğunu, haftaya izin alıcağını, bu aralar çok yalnız olduğunu bir masaj yaptırmak istediğini öğrendim. Yani söyliyceğim şudur ki öncelikle bunlar arasında hesabı açtırmayı bir şekilde başarabildim. Sonra dedim ben ufaktan gidiyim evde çoluk çocuk bekler, teyzecim ellerinden öperim, hadi güle güle.

Hemen caddenin karşısına atladım (caddenin ortasına atlayınca tramvay ile yüz yüze kalma ihtimali hep aklımda), bir italyan lokantasına girdim. Uzun süren sessizlik sonrasında beliren ahçıya pizza yemek isteğimi dile getirdim. Ahçı beyimiz 15 dakika sonrasında mis kokan yuvarlak hamur parçasıyla belirdi.
- Siz İtalyan'ların dediği gibi, Bon Appetite.
Şimdi buradaki ilginç noktalara değinelim okur:
1 Bon Appetite fransıca.
2 Ben İtalyan değilim.
3 Bu adam neye güvenip İtalyan lokantası işletiyor, sizli bizli zaten.

- Haha teşekkür ederim, ama ben İtalyan değilim.
+ Aaa İtalyan değil misin.
- Hayır ben Türk'üm.
+ Sizde de pizza var mı? (şimdi bu sorunun sebebini tam bilemiyorum. Yani aa sizde de pizza var mı yoksa niye giriyosun lokantama olabilir mesela.)

Bu şekilde dolu dolu bir ilk gün geçirdim Melbourne'de. Sonra gittim yattım uyudum.

28 Mart 2007

there's no place like home

10 gün oldu hiç bir şey yazmamışım, bu aralar kafam güzel biraz.

Sanırım mayıs sonunda Prag'a taşınıyorum (sanırımlık bir durum kalmadı aslında, ama Murphy bu güven olmaz). Buradan önce size "Fair Enough" başlıklı postumu hatırlatmak istiyorum okurlar. Demiştim ben, bir fair enough'a pabuç bırakımıyim ulean ben diye, evt iş teklif ettiler bende ok dedim, çok basit oldu.

Şimdi çalışma iznimin gelmesini bekliyorum, sonra vize, sonra uçak, sonra Prag...

Valla lan, şaka falan değil, gidiyorum galiba, aylardır iki haftada bir lokasyon ve fikir değiştirip durduktan sonra. Şaka olmadığı kesin, kimse gülmüyor zaten çevremdeki.

31 yaşıma girdiğimde zengin olmuş olucam ve dünyayı ele geçirmeye başlıycam demiştim lise 1'de. şaka maka niyetliyim be okur, bu da bu kustal amaç uğrunda bir adım olsa gerek (dünyayı ele geçirirsem blog okurlarıma vip statüsü vericem, hadi gene iyisiniz keratalar).

Konu hakkında uzun uzun bir şeyler yazıcam umarım yakında, öncesinde konu hakkında uzun uzun düşüncelerimin olması gerekiyor, her neden ise kafam bomboş.