31 Ağustos 2007

Cesur Yeni Dünya

İki gün önce askerlik tecilimi yaptırmak için konsolosluğa gitmem gerekiyordu. Bir sürü ıvır zıvır belgeyi topladıktan sonra, ofisten sessiz adımlarla süzülerek, Prag'ın hiç bilmediğim (zaten sanırım evimin sokağı dışında hiç bir yeri bilmiyorum) bir yerine doğru yöneldim. Müzik dinleye dinlye metro, tramway modeliyle bir süre yolculuk ettim.

Bir noktadan sonra, çok uzun bir zamandan beri ilk defa, kendimi yabancı bir yere gelmiş gibi hissettim. Bahçeli, çok güzel tek katlı evleri, tepelere tırmanan yokuşları, parkları gördükten sonra, bir anda 15 yaşıma döndüm. Tek başıma Almanya'ya gitmiştim bir aylığına. Çok cesur hissetmiştim kendimi. Her yer yabancı, herkes yabancı, tek başımayım, ve her şeyden ben sorumluyum. Her şey çok gizemli, sürpriz kutuları gibi gelmişti bir ay boyunca. Sanki yıllarca kafesde yaşamış ve şans eseri dışarıya çıkmış birisi gibi (diyorum ama bu nasıl bir benzetme kardeşim ya, kuş falan de bari, gerçek hayata adapte et, renklendir biraz).

Bir anda kendimi 15 yaşında Almanya'daki gibi hissedince inanılmaz bir mutluluk bastırdı. Gene cesur hissettim kendimi, gene sürprizlerle çevrili gibi. Sallana sallana indim yokuştan aşağıya. Sonra hop, gire gire Türk Konsolosluğuna girdim. Bir anda gitti tüm cesaret, hayal, özgürlük duyguları. Karşımda Osman amca, yanında Ayşe teyze, çay bardakları, Türkiye posterleri. Aha dedim, geldik bizim mahalleye.

İşlerimi halletim, çoluğa çocuğa selamlarımı gönderdim, helalleştim, çıktım tekrar dışarıya. Gene aynı duygu. Bir süre daha gitti böyle. Sonra şehrin merkezine, karmaşanın ortasına döndüm, gitti tüm şevkim heyecanım tekrar.

Bu konuda ne yapmam lazım bilemiyorum okuyucu (konunun ne olduğunu ben bile bilmiyorum o yüzden, ne konuda ne yapıcaktı ki falan gibi sorularla zorlamayın kendinizi, yazıverdim o cümleyi, kaldı.)

Hiç yorum yok: